20 Nisan 2010 Salı

bugünkü

bugün bir şey yaşadım... ailelerle çocuklar arasında zaman geçtikçe büyüyen o kopukluk...
bir arkadaşım var. çocuğunu büyütüyor. çok sevgiden, koruma kollama isteğinden, farkında olmadan kırıcı olabiliyor çocuğuna karşı. çocuğu da tabi kendini çekiyor o öyle davrandıkça. ya içine kapanıyor ya da aynı şekilde karşılık veriyor annesine. sonuçta dünyada birbirlerinden daha çok sevdikleri kimse yokken soğuk hatta nefret dolu bir tablo görünüyor dışarıdan.
halbuki, en azından yeni tanışılan birine gösterilen saygıyla, çekinceyle yaklaşsalar birbirlerine, kötü sözlerin sarfedilmesi bir yana, kişisel alanlara da yağma dükkanına girer gibi girmeyecekler. sonradan pişmanlıkla yakınlaşmak için uğraşacakları çabanın yanında gösterilecek azıcık özen ve dikkat işlerin karmaşıklaşmasını baştan önleyecek.

14 Nisan 2010 Çarşamba

mutluk

hep yazayım yazayım... aklımda her zaman yazıyorum. ama şimdi bir sürü yeni şey.
ayvalık (ayvalık'ı anlatan bir blog fikri- hayata geçirilmeye sadece beş kaldı), bu ev (yepyeni bir hayat), bahçe, çiçekler (her biri ayrı karakter), yeni bir iş, çocukluk rüyası,  kumaşlar, giysiler, giysilere çizdiğim resimler.
izmir'e gidip geldim. çingen havaları, dr. alban repi (ne yazık ki  ben yaptım), kardeşim, çok sevgili arkadaşlar.
bu sabah geldim. babam karşıladı. bir sürü yükü eve attık. o hemen gitti. eve girdiğim gibi bahçeye koştum, hangi çiçek açmış, küsen var mı diye.
halbuki bunları ayrıntılı anlatasım var. kısa zamanda şu sebebini bildiğim tutukluğu aşacağım.
sebebini söyleyeyim; bu kadar mutlu hissetmekten ve bunu söylemekten suçluluk duyuyorum. dünyanın gittiği yer ayrı, izlediğim kadarıyla herkes mutsuz, herkes hayatını değiştirmek istiyor, 'keşke' ler 'iyi ki'leri sürüklemiş götürmüş.
bu yüzden ne yazsam biraz havada kalacak.
biraz daha erteleyeyim mutlulukları, mutsuzluğa denk geldikçe yazarım.

7 Nisan 2010 Çarşamba

gökhan okur, replikas, daha bir sürü çağrışım

evde bir şeyler yapıyorum, televizyon açık. cine 5'te 'kısa metraj' diye bir program çıktı. çıkmış daha doğrusu farkında değilim. telefonla konuşuyordum. kapadım, televizyona baktım: 'özlem akın' yazdı geçti altta.  izmir kısa film festivaline gidememiştim, onun kuklalarını görmeye. izledim. ardından başka kısa filmler...  sonra gökhan okur'un uluslararası ödül almış animasyon kısa filmlerini gösterdiler. izledim, izlerken kuvvetli bir replikas çağrışımı... çizerek kurguladıkları replikas'ın müziğine benziyor. müzikleri replikas'ınkilere değil ama. o zaman değil de şimdi "haydi sorayım gogıla," dedim. '(Replikas Müzik Grubu'nun ve Ada Müzik'in izniyle kullanılmıştır.) ...... Yönetmen / Director: Gökhan Okur. Senaryo / Script: Triboro Sound' şöyle bir şey çıktı. ama ne yazık ki 'problem loading page' di sayfa. 
replikas çağrışımlı kısa film şu sayfada aşağılarda: last train ride. ama onun müziğini replikas yapmamış.

illegal örtmen


dört ev aşağıda oturuyorlar. annesi hoşgeldin kahvesine geldiğinde açtı konuyu : "bizim kızın durumu biraz bozuk, derslerine yardım eder misin vaktin olduğunda?"  bunu daha lisedeyken de yapmışlığım var. halbuki öğretmen olan annem babam. meslek genlerle geçmez ki...
"tamam," dedim. birkaç gün sonra çağırdım, geldiler. önce hafif utangaçlık... daha önceden çok el sallaşmıştık, çabuk geçti. "okuma problemi var," demişti annesi, dicle için. büyüğün adı hazal. hazal, yanımızda kendi derslerini yapacak. o okul üçüncüsü. bire giden ve heceleyerek okuyan dicle.
önce matematikten başladık. getirdiği kağıtta doldurulacak bir sürü boşluk vardı. basamakları öğreniyorlar. birler onlar, daha yüzleri bilmemişler.
sonra problemlere geçtik. mesela bir müdür, tanesi 5 liraya 3 futbol topu alacaktı. ne kadar verseydi? o zaman dicle müdür olmanın ağırlığını hissetti, benden tanesi 5 liradan 3 limon topu almak ve bunun hesabını yapmak zorunda kaldı. sanırım bundan sonra 'b' ile 'd' yi, 'V' ile 'Y' yi de karıştırmayacak okurken.
hazal, kardeşine kopya vermekten kendi dersine bakamadı.
fakat öğretmenler ne çok ödev veriyor bu çocuklara. kızancakislerin oyuna zamanı kalmıyor.

bol not: şu ikinci fotoğrafı alta koymak istedim aslında ama yapamadım olmadı olamadı.
bol not 2 : fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere küçümen kardeş, yani 'tembel' olan epeyi fırlama ve akıllı. derslere ilgi duymuyor sadece. o da kusur sayılmaz.

5 Nisan 2010 Pazartesi

bahçede

mesela bir saattir değişik yollar bulmak için toprağı kazıp kazıp yeraltından yeryüzüne hiçbir çıkışı beğenmeyen köstebek gibi yazıp duruyorum. .

bahçe duvarını boyadım. bahçeye çilek ektim.  bir sürü de çiçek... aslanağzı, papatya, ortanca, karanfil... içeri giremedim.  iki sarmısak taşına iki mum. teybe murathan mungan şarkıları...
kelimelerin yetersizliğini unutup anlatayım istedim, bilgisayarı bahçeye çıkardım. hafif serin, hırka giydim. gökyüzüne baktım, hangi yıldız hangisi, öğrenmek lazım, derken ritüelmen dilek dilerken tam da o anda yıldız kaydı. bu tesadüften yüz bulup bir dilek daha diledim, başka bir hareket olmadı.

saat 23:53,  her yer karanlık, karşı bahçeden gelen limon çiçeği kokusu ve ben duvarlarla çevrili, yanımda birkaç çiçekle birlikte gökyüzünü görebilmekten sonsuz mutluyum.