23 Temmuz 2010 Cuma

bir hobi hikayesi 3



















bu yaz çok eğlenceli geçti.

anlatmaya başladığım kobi hikayesini de bitiremedim zamansızlıktan.
kaldığım yerden devam ediyormuşum gibi başlayayım:

dükkanı tuttuk. ben giysi satıyorum, arkadaşım hediyelik eşya. izmir'e gidip bir sürü kumaş alıyorum. o kumaşları eve yığıp her birine modeller, bu maviden elbise, siyahtan her şey olur, her şey yakışır ona, kalıplar çıkarıyorum, bazen uyduruktan, kalıpsız. kesiyorum kumaşları, gönder terziye. zamanım olunca ben de dikiyorum evde. elbiseler gelsin, tişörtler gelsin, mucize gibi kumaşlardan. çoğuna resim yapıyorum, karikatür, onları dükkana götürüyorum. meraba müşteri. tezgah dükkanda bekliyorum. nasıl bayılıyorum onlar giydikçe, sevdikçe benim çocukları.

esnaf, fizibiliteci, kalıpçı, düzcü, overlokçu, satın almacı, modacı, tezgahtar oldum. keşke gün otuzbeş saat olsa oldum.
ama bacaklarım çok ağrıyor.

cunda'ya gelirseniz, saçları yukarı doğru uzayan ve kahkülleri olan kedili tişörtler görürseniz, o benim. muhakkak beklerim.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

ziya osman

gece 1 civarı işten eve döndüğümde bir uyumamak alıyor ki beni, sanki hiç yaşamamışım, sanki ilk kez, daha yeni hayata gelmişim, zaman kısıtlı.

içmekler mi istersiniz, küçücük bahçede kokuların arasında oturup kalmaklar mı.
yaşamalara doyamıyorum, halbusi sabahın sekizinde dokuzunda kalkmam gerekirken sanki hayatı uzatıyorum, üçe beşe kadar, halat çekme oyunundaki şevkle.

sonra sabası kötü oluyor.

16 Temmuz 2010 Cuma

muz kabuğu