21 Aralık 2009 Pazartesi

sandık

03.jpg

yeniden fotoğraf çekebilmek için bir aydır kursa gidiyorum. "hep birlikte bir yılbaşı sergisi açalım," dediler, heyecanlandım. ama fotoğraf makinesini evden çıkarken çantaya koyuyorum, dönüşte aynı şekilde, el değmemiş olarak, çıkarıyorum. tembellik ediyor da değilim, mükemmel kareleri durmaksızın arıyor gözlerim ama nafile.

05.jpg


fotoğrafların teslim tarihi yarın. son ana bırakmayayım diye iki gün önce aldım makineyi çıktım. eskiden çektiğimiz fotoğraflar gündem dışı. kursa başladıktan sonra çektiklerimizden oluşacak sergi.
neyse, çıktım. bazen akşamüstü büyükpark'a gider otururum. hep de hayıflanırım, "neden makineyi yanıma almadım," diye. oraya gittim. meydanda indim, yürüye yürüye... yağmur başladı. güzel kareler için mükemmel hava... şemsiye yok, kapşonu taktım, oturdum banka, bekliyorum. sağa bakıyorum, sola bakıyorum, ı ıh. o havada benden başka bankta oturan yok. herkes telaşla koşturarak geçiyor önümden. " 'yağmur korkusu' adlı fotoğrafı çek," diyorum; olmadı parkın yalnızlığını anlatan bir boş bank fotoğrafı... yemiyor.

02.jpg

kalkıp biraz dolanıyorum etrafta. büyükpark'ın pek keyfi yok bugün.
metroya doğru yürümeye başlıyorum. o yol üzerinde sağda bir ev var, bahçeli, eski, kapısında asma kilit olan... fotoğrafa yanaşamamamın nedeni o ev. orada geçen bir öykü,  bir fotoğraf serisi... ona bakıyorum geçerken, fotoğraf değil ama "of," çekiyorum.

04.jpg

metroyla konak'a, kemeraltına. kızlarağası hanı'ndan tabaka alacağım. aldım, ortada kahve içtim, dolaşırken bir dükkan... önce plakları gördüm. onlara bakayım, derken bir sepet içine doldurulmuş, oraya sığmamış, yer darlığından isyana kalkmış fotoğraflar...

06.jpg

şöyle bir ucundan bakmaya niyetlenmişken neredeyse bir saat geçip gitmiş. plakları zaten unuttum. kiminin arkası yazılı. kiminin çekildiği yer, kiminin tarihi belli. bazılarında hiçbir şey yok. çoğu siyah beyaz. '75, '68, '57, '35 yılları... (ama '68 demişken de the doors çalmaz ki)

01.jpg

aynı kişilerin olduğu fotoğraflar vardı. üçüncü fotoğraf mesela. kahramanlar soldaki kadın ve erkek. erkek, denizci. kadının onu uğurlarken çektirdiği bir fotoğraf var. uzun süre ayrı kalıyorlar, kadın tek başına fotoğraf çektiriyor ve arkasına yazıyor: "ben gelemiyorum ama sana kendimi gönderiyorum. hasretle.." birlikte tatile çıkıyorlar. bir köprünün yanında, kadın başını erkeğin göğsüne eğmiş. erkek ona sarılmış. belli ki mutlular. tarih, elliler...

bir sürü neşeli aile fotoğrafı.

beşinciyi muzip bir çocuk çekmiş herhalde. dışarıdan gelmişler, şıklar çünkü. "az oturalım, birazdan yatarız," derken, yanyana uykuya dalıvermişler. komik rüyalara...

altıncı fotoğraftaki kadını tanımak isterdim. en çok etkileyen onun ifadesi oldu.

ikinci fotoğrafın tarihi 1900'lerin başı. yüz yıl önce. saçlar, gözler, dudaktaki ruj... bir dönemin kadınlarını yalnızca saç şekli ve makyaj biçimi belirliyor-tanımlıyor olamaz değil mi? sanki yüzlerimiz de dönemimize göre biçimlenmiş.

dipnot : sergilenecek fotoğraflara karar verdim. sonra göstereyim.

eşlik eden : dire straits.

2 yorum:

ElisaDay dedi ki...

aldın mı bu fotoğrafları yoksa sadece fotoğrafın fotoğrafını mı çektin? aldıysan görmek isterim, görürsem sanki hepsine bir hikaye yazarım. gibi geldi en azından.
bir de beni de götürsene oraya...

janus dedi ki...

aldım. hepsine baktım, eledim eledim 20-25 tane kaldı sonunda.
hikayeleriyle birlikte evde bir kutudalar.
gidelim beraber, sen de seversin, dükkanı da fotoğrafları da.

Yorum Gönder