24 Aralık 2009 Perşembe

gecenin içinden

en sevdiğim şeylerden biri buraya yazmak. bütün gün yaşamanın gereklerini yerine getirdikten - bazen telaşla ve canla başla, bazen vicdan azabının kardeşi tembellikle- sonra, gece saat 11'i geçince, gündeliğe kapılarımı kilitlediğim, benim zamanım başlıyor.

köşedeki çeyrek aydınlatan lamba sahneye çıkıyor önce. sonra müzik... odayı ruhumu temizlemek isteyen notalar dolduruyor. masada bir bira yahut bir duble rakı ya da kırmızı şarap... tütün.

çok uzun zaman günlük yazmıştım. sanırım, kendimi tanımak için yapmıştım bunu. altı ay önce yazmayı bıraktım. sevgiliden ayrılır gibi son kez konuştum onunla, nedenleri anlattım, her şey için teşekkür ettim, vedalaştım. şikayetle, sızlanmayla, iç dökmeyle bir yere varamayacağımı anladığım için. kendimi mağdur hissetmeyi bırakmak, ortada bir suçlu varsa onun en çok ben olabileceğimi kabullenmek için. işe yaradı. bir yere yaslandığında kendini bırakma tehlikesi de beraberinde geliyor çünkü.

çerini çöpünü ayıklayıp, tortuları attıktan sonra saf haliyle yazmak kaldı geriye. yalnızca anlatmak için...  göstermek, övünmek, gizlenmek için değil.  zaman zaman dümen oraya kırılır gibi olsa da 'ben'in hizmetinde olmayan anlatmak için. en güzel yerde, en sevdiğin, güvendiğin kişiye, en dingin halinle konuşur gibi yazmak...

0 yorum:

Yorum Gönder