28 Aralık 2009 Pazartesi

sabah

gök gerçekten gürlediğinde elimdeki bardağı bırakıp balkona çıktım. büyük kısmı hala kuru olan çamaşırları topladım. son çorap çiftini de bir araya getirdiğimde bir kıyamet daha koptu.

az önce banyoda aynanın önündekileri düzenliyordum. çıktığımda hava iyice kararmıştı. ışığı yaktım. bir ocakta hoşaf mı komposto mu, adını bir türlü öğrenemediğim içecek (diyelim) kaynıyordu. altını kıstım. yan ocaktaki tavada pişirilmeye hazır peynirli gözleme bekliyordu.

sevdiğim içeride uyuyordu. onu uyandırmaya kıyamayacağım bir saatte uyanmıştım. ne zamandır da uykusuzluk çekiyordu. yorganı omuzlarına çekip sessizce odadan çıkmıştım. çayı koyup yüzümü yıkamış, salonda birkaç sigara sarmıştım. gözleme, kuru meyveler, banyo...
çıktığımda gök gürlüyordu. masanın üstündeki küçük, tembel radyo, yağmur rehavetiyle, şarkı dinletmeye iyice üşeniyor; ben altıncı çayımı içiyordum.

0 yorum:

Yorum Gönder