2 Ekim 2009 Cuma

sağlıklı yaşam rehberi

siluet.jpg

son yıllarda bir sağlıklı yaşam çılgınlığıdır gidiyor.
her şeyimiz doğal, her şeyimiz organik, her şeyimiz katkı maddesiz.

ben dışında mıyım, değilim. "aman tuzu azaltalım, katı yağ yemeyelim, şu saman gibi şey çok yararlıymış, ..."
toksinlerimi atayım diye her gün spor yapıyorum. bir ara yogaya bile başlamıştım. cildime krem değil aromatik yağlar sürüyorum, vs.

ama işte, bu işte bir bit yeniği var gibi geliyor. yani doğalın birden bu kadar 'in' olması doğal değil gibi.
ürün reklamları hep bunun üstüne. yeni yeni programlar türedi, "doğru nefes al, mutlu ol,"  "şu yiyecek, bak şurana iyi," "geçen, pazardan bi kabak aldım, öyle organikti ki sorma."

bilmiyor muyuz ki, kapitalizm işini bilir.  o, en muhalif hareketi bile alır, evirir çevirir, fiyongunu bağlayıp, satın alınacak janjanlı bir pakete dönüştürür.
saksıda yetişen domateslerin de, sahibiyle her yere giden ineklerin de, "çok doğal, en doğal, acayip doğal" sloganlarının da başka nedeni yok.

biz en başta dalından kopardıklarımızı tüketmiyor muyduk zaten? şimdi geriye dönmüş olmuyor muyuz?

"dünya kirlenmiş," diyenlerin yaşamını zehir eden kapitalizm, şimdi sahte bir utanmışlıkla başını eğiyor. diyor ki, "suç bizde değil, ama evet, dünyayı kirletmişler. hadi onu temizleyelim. ya da şimdilik boşverin dünyayı, kendinizi temizlemekle ilgilenin."

insanlık, değişik yaşam biçimleri vaadeden  akımları benimsemeye meyilli. bambaşka, hiç görmedikleri bir kapıdan süzülüp içeridekine karışmaya...
dünyayı bugün bile farklı biçimlerde sallamaya devam eden hippiler mesela. dolabımızda, aslına hiç benzemeyen, marketten satın aldığımız konserve gibiler.
kar dünyasının bir zamanlar en büyük kabusu: sosyalizm, (ki kıskanç bir sevgiliden bile daha mantıksız davranıyorlardı bu konuda) şimdi yalnızca ivan drago karikatüründen ibaret.

her şey, para potasında şekillendirebilecekleri bir meta onlar için.

sanıyoruz ki onu yesek bunu yemesek, onu içsek bundan uzak dursak uzun ve sağlıklı yaşayacağız.
ama kimse söylemiyor: "senin musluğundan içemeyeceğin su akıtıyoruz, egzos dumanını boş ver zaten, florokarbonla ozonu bir güzel deldik, her gün gördüğün denizi girilemeyecek kadar kirlettik, sanayi atıkları, bombalar, bozulan ekolojik denge, hepsinden biz sorumluyuz."

elbette kendimize hakettiği özeni gösterip onu sağlam tutmaya çalışacağız. ama bu konunun toplumsal bir histeriye ve takıntıya dönüşmesi yapay geliyor bana.

kendi hayatımızı yaşayamadığımız, tüketmeye odaklandığımız sürece böyle devam edecek.
biz detoks rejimimizle meşgulken, onlar hız kesmeden dünyayı kirletecek.

0 yorum:

Yorum Gönder