30 Eylül 2009 Çarşamba

eli

kış mevsimini sevmezdim eskiden. üst üste giyin, robot gibi yürü, titre titre...
geçen kışın bir ayını zagreb'te geçirdik. o 17. yüzyıl şehri karlar ve sisler içinde öyle güzeldi ki, ne soğuğu hissettim, ne yazı özledim.
artık alaska'da bile yaşayabilirim gibi geliyor.
çok uzağa gitmeye gerek yok aslında. göz okşayan bembeyazlığı, bekleyiş içindeki sessizliği, ıssızlığıyla kuzey avrupa ülkeleri de artık yaşanabilecek yerler arasında benim için.

karlı kışların güzelliği anlatmakla bitmez. o yüzden bir vampir çevikliğiyle stockholm'e, let the right one in'e geçeyim.
tahmin ettiğiniz gibi stockholm'de, karlar içinde geçen bir vampir filmi.
tabi vampir filmi deyip geçmemek gerek. zevkle izlenen birkaç açlık sahnesinin dışında, bize onların fantastik dünyasını anlatmak niyetinde değil film. biraz aşk-dostluk-vefa, biraz seksen metrekareye bir kişi düşen şehrin insanları, biraz çevreyi saran güvensizliği yakınlıkla kırma isteği; çokça, gerçekten oralarda dolaşsan bir vampire rastlama olasılığının düşük olmayacağı atmosfer...
ama kesinlikle bir korku filmi değil.

bu filmi öylesine izlemiştik. hakkında hiçbir şey bilmeden.
olumlu yüksek beklenti hayal kırıklığına ne kadar yakınsa, hiç ummadan güzeli bulmak o kadar mutlu ediyor insanı.

not: spring, summer, fall, winter...and spring'i izledim.  bence kim ki-duk film çekmemiş, kelimeler yerine görüntülerle şiir yazmış.

3 yorum:

elly dedi ki...

Ah Kim Ki Duk ahhh... benimde en çok sevdiğim filmidir o. Ama eğer izlemediysen The Bow filminide şiddetle tavsiye ederim.

elly dedi ki...

Kış...Stockholm...Oslo..Norveç..North...
Bu aralar bu kelimeler çok dokunuyor bana

janus dedi ki...

the bow'u izlemedim, sırada...
kuzey, soğuk, kış, kar, ağzından çıkan buhar, sessiz gece, adım sesleri, donmuş nehir, beyaz geceler, bu böyle fena halde sürer gider :)

Yorum Gönder