
marakeş'le vedalaştık, kazablanka'ya doğru yola koyulduk.
tahminen, 21:30 gibi orada olacağız. planımız, daha önce kaldığımız otelde yer varsa, eşyaları odaya bırakıp dışarı fırlamak. ertesi gün gidiyoruz, zaman yitirmemek gerek.
gel gör ki, yolda kaza olmuş. fas trafik polisleri türk trafik polislerinden betermiş. iki saate yakın, yolda öylece bekledikten sonra, 23:30 gibi ancak varabildik otele. iyi ki yer varmış. ve bu kez torpil yapmışlar bize, odanın teras yavrusu bir balkonu var.
fazla oyalanmadan çıktık. atladık taksiye, korniş... kornişte rock bar. bu kez açık. üstelik canlı müzik var.

birer bira söyledik, program henüz başlamamıştı. biraların fiyatı, bir yanlışlık var, diyecek kadar fazla... birbirimize baktık, ikişer bira içsek, bir gece otelde kalmış kadar olacağız. son gün bir de, birkaç dirhem paramız kalmış. müzik beklentimizin altında. türkiye barlarındakinden farkı, bob marley parçalarını bir zencinin söylüyor olması. ortam çok içaçıcı değil. sarhoş bir fransız teyzenin vücut darbelerine gardımızı almaktan yorgun düşmüşüz.
ikişer biradan sonra, bara adını veren armstrong' un louis değil, neil olduğuna karar verip çıktık. açık bir yer ve o açık yerde şarap bulmak için epey dolaştık.
yok, büfelerde içki satılmıyor. ama biz kararlıyız, odadaki balkonda şarap keyfi yapmadan dönmeyeceğiz.
bir petit taksi... gayet zenci ve babacan bir şoför. yaklaştık, bizi içki satılan bir yere götürüp götüremeyeceğini sorduk. gece 2:30 civarı. pek ümidimiz yok. tamam, dedi, makul bir şarap artı yol ücreti söyledi. kabul ettik, bindik, gidiyoruz. yalnız, dedi, bu saatte içki satılan açık bir yer bulamayız, o yüzden sizi blackmarkete götüreceğim. hiç korkmadık.
biraz sonra, kazablanka'nın ara sokaklarına girdik. yine biraz sonra, sokakta bekleyen adamlar belirdi. yanaştık onlara, durduk. blues sesli (tıpkı, bizi, havaalanından otele getireninki gibi) şoförümüz konuştu biriyle. o biri karanlıkta kayboldu. az sonra elinde siyah bir poşetle döndü. aldık, devam ettik.
aklımdan, şarap kelimesini yanlış anlamış olmasın, diye geçirdim bir ara.
duvarların üstüne oturmuş şarap içenlerin yanından geçerek ana caddeye çıktık, otele geldik.

balkonda çok değerli şarabımızı özenle içerken, fas'la sessizce vedalaştık.
not: ilk iki fotoğraf yine anlattıklarımdan bağımsız. son fotoğrafsa, tam tersi, anlattıklarımın özeti.
0 yorum:
Yorum Gönder