2 Ağustos 2010 Pazartesi

ince memed

gece işten döndüm, ne zamandır aklımda, bütün kitaplarını okuyayım istiyorum, evde yalnız iki tanesi var, birini okudum, 'kar yağıyor hayatıma' yı alıp mutfağa gittim. on sayfa, yirmi sayfa, ... nedense elim gitmemişti aldığımda. her kitabın zamanı... (pişman desen değilim...)

evlerde eskiden 'kütüphane' vardı. kütüphane modelleri beğenilir, kütüphane alınır ya da yaptırılırdı. sonra 'büfe'ler geldi yerine onun. evlenen çiftler büfe alıyor mu hala bilmiyorum.
işte bu kütüphanenin olduğu oda aynı zamanda benim yatak odamdı. kitap dolu duvarların arasında, orhan kemallerin, milliyet sanat dergilerinin, vedat türkalilerin, dedektif romanlarının, gorkilerin içinde kendimi kaybederdim.

selim ileri'yi ilk okumam bu döneme rastlar. 'her gece bodrum.' sonuna kadar okumuştum ve sevmemiştim. tabi o dönem okuduğum birçoğu gibi o da erken kitaptı. ne yazık ki selim ileri ve sevmemezlik uzun süre bir arada kaldı. sonra dergilerde okuduklarım, televizyondaki programını izleyip samimiyetine inanmam, utangaçlığı, gülümsemesi... karşıyaka'da ikinci el kitapçıda bir kitabını görüp aldım okudum. hoşuma gitti. ama yine orada kaldı, peşine düşmedim.

son iki yıldır kitap değil yazar okuyorum. yazılmış her şeyi okuma oburluğu, yerini, hızı kesip tadına vararak, yazmışın dünyasını gerçekten anlamaya çalışmaya, özel olarak bir insanı tanımaya bıraktı. ihsan oktay ve boris vian tanıdığıma en sevindiklerim. selim ileri ile yeni tanıştık sayıyorum, geçmişi bir yana bırakıp yeniden sözleştik.

2 yorum:

Ganima dedi ki...

Selim ileri Oğuz Atay'ı pek üzmüş bi keresinde. Bi sempozyumda gözlerinden yaş gelerek anlatmıştı. Samimiyetine ben de inanmıştım o an. Oğuz atay üzüldü diye ben de üzülmüştüm. Selim İleri'nin pişmanlığını hissetmiştim falan.
Benim için de hep uzakta kalmış biri nedense selim ileri. Belki ben de tanışmalıyım.

janus dedi ki...

'kar yağıyor hayatıma'nın sonuna gelmek üzereyim. etkilendiği yazarları, sinema oyuncularını, onlarla ilişkilerini anlatıyor o kitapta. öyle üzdüğü çok yazar olmuş, hepsini pişmanlıkla dile getiriyor.
bana en çok dokunanı şu oldu : etkilendiklerinden ve anlattıklarından biri, kemal tahir. kemal tahir, öfkesiyle ünlü. volkan gibi patlıyor, çok eleştirildiği, üzerine gidildiği için o dönemde, benzetme kötü ama, yaralı bir hayvan gibi davranıyor insanlara karşı. o kadar çok hırpalanmış. selim ileri ile de baştan epey dostlarken, sonra sonra, kemal tahir'in sertliğinden ötürü birbirlerinden uzaklaşıyorlar. uzatmayayım... uzun zaman süren soğukluktan sonra bir araya geliyorlar. tahir, herkese verip veriştiriyor. söz tanpınar'a gelince devam ediyor aynı tutumuna. s. i. de "'huzur'u okudunuz mu?" diye soruyor, ama öfkeli, neredeyse patlayarak. evden ayrıldığında da yanındakilere epey şikayet ediyor onu, kendisinden başka kimseyi önemsemediğiyle ilgili.

kemal tahir, bu konuşma-tartışmadan üç gün sonra ölüyor. ben anlatamayacağım, onun dediklerini yazayım :

"donuktum.
belki hep donuk kalabilecektim. ama masasının üstünde, yarısına kadar okunmuş 'huzur'u görünce, büyük bir üzüntü, adeta vicdan azabı duydum. demek, sözlerimizi fazlasıyla ciddiye alıyormuş."

şimdi 'anlatı'larını okuyorum. romanlarına geçince fikrim ne olacak bilmiyorum.

Yorum Gönder