16 Ocak 2010 Cumartesi

elbet bir gün

böyle nasıl diyim, şimdi biz ayvalık'ta... bütün gün ayvalık'ın dar sokaklarındaki evlerine girdik. içinde oturanları da vardı. mesela bir çocuğun anne babası evde değildi. ayakkabılarımızı çıkarıp üst katlara çıktık, evi gezdik. ev üç katlı, çocuk mahcup, biz utanıyoruz. gezdik, ev çok güzeldi, aşağıda 'hayat altı' vardı, küçük bir arka bahçesi oraya açılan, gıcırdayan tahta merdivenleri çıktık, hem onların hem evin oturma odasını gördük. yatak odalarını dahi, göz ucuyla.

sonra başka bir ev, 'norveçlinin'. giyotin pencereli, en alt katı taş duvarlı, ocaklı...  bir üstünde gömme dolap, bol işçilikli... ev yüz yıllık tarihiyle hafif üstüne geliyor, sen bir adım gerileyip, "saygılarımla.." üç kat taş, ahşap... içinden "ulen çok iyi biri olmuş olmam lazım burada yaşamak için," diyorsun.

bir kısmının yaşanasılırlığı tartışılır. elektrik su tesisatı yüz yıllık en başta. fareli olanı var, uzun zamandır el değmemişi, zemini, balkonu yamuk olanı var. sıvaları döküleni var.
ama işte o yüksek tavanı, duvardaki taşı, şömineyi, bir ya da iki kat çıkan yuvarlak merdiveni, cumbayı, evdeki ince yapılışı gördün mü, apartman daireleri, kazakistanda bolca rastladığımız sovyet konutlarının iyileştirilmiş modeli gibi geliyor.

en güzelleri, tadilatsız, masrafsızları 180 bin, tabi ona boyumuz yetmez; orta halli, içinde yaşanır, ama illa ki bir iki değiştirmek lazımları 110 - 125 bin; hafif yaşlanmış, insan yaşıyla altmışlarına gelmiş, fakat yine de estetik kurtarırları 40 - 60 bin. en makulu sonuncuyu az masrafla adam etmek.

gün ola kısmet ola. yarın yine dolaşmaya çıkacağız.

0 yorum:

Yorum Gönder