4 Aralık 2009 Cuma

kör baykuş

telefonla konuşurken onlarca kitabın arasında gözüme çarptı : 'kör baykuş.' hiç bilmediğim bir kitap okuyayım istiyordum, aldım raftan, kapağını, önsözünü derken, ilk cümleleri çarpıcıydı zaten, -yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar-, uzandım yatağa, okumaya başladım.
daha ilk sayfadaki şu cümle: "... çünkü benim için hiç önemi yok, inanmış ya da inanmamış başkaları. lakin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan."
"... ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtma isteğidir."

iri siyah gözlü kadın, siyah elbisesi, gündüzsefası, mezarlık, afyon, yıllanmış şarap, karanlık bir yalnızlık, dökük ev, hayal-gerçek...

sadık hidayet'in hayat ve ölüm öyküsünü bulursunuz. havagazıyla tertemiz bir şekilde öldüğünü.

kör baykuş'u okurken kelimelerin kitap sayfasına sığmadıklarını hissettim. fantastik bir filmin içindeyiz mesela, kitap açıldığı anda uhrevi bir ışık yansıyor yüzünüze.

beşyüz sayfaya serinletilerek yayılabilecek yaşantıyı, doksanbeş sayfada, yaşayarak, duyarak anlatmış. okuduğumda iyi ve kötünün dışında ilk hissettiğim, edebiyatta kolay rastlanmayacak içten bir yoğunluktu. tezer özlü'yü hatırladım onu okurken.

0 yorum:

Yorum Gönder