25 Eylül 2009 Cuma

müsait bi yerde

tokyo.jpg

tokyo!'yu izlemeyi ne zamandır istiyordum. birkaç gece önce izledim.

bir filmle ilgili olumlu önyargı geliştirmek hayal kırıklığıyla sonuçlanıyor genelde. ekranın, perdenin karşısına yüksek keyif beklentisiyle oturuyorsunuz; dakikalar ilerledikçe iştahla ısmarladığınız yemeğin buruk tadı kalıyor ağzınızda.

towelhead'de böyle oldu mesela. six feet under'ı yaratan -yaratan diyorum, çünkü her bölümün yönetmeni ayrı- alan ball'ın ortaya müthiş bir film çıkaracağını düşünmüştüm.

okuduğum yazılarda amerika'da yaşayan ortadoğulu bir kızın çevresine uyum sağlama çabaları olarak özetleniyordu film. tamam, güzel. yeni bir persepolis belki.

izlemeye başladık. baş kahramanın ortadoğulu olduğu için ezilmişliği bir iki kişinin söylediği alaycı sözler dışında yok. ergenlik çağındaki kız hangi milliyetten olursa olsun, hikaye yine olduğu şekliyle gelişebilirmiş.

filmin konusu, babasının yanında büyüyen bir kızın cinselliği-cinsiyetini keşfi. bu tür konularda üzerinde yürünen hat çok ince, bayağılığa düşme riski yüksektir.
nitekim hayal kırıklığı yarattı.

ikinci film blowup. öykü cortazar'ın. büyük referans. artı, jane birkin oynuyor. ve olaylar bir fotoğrafçının ekseninde gelişiyor. daha ne olsun.

ama gel gör ki ekranın içine düştüğüm birkaç sahne hariç, tad alamadım filmden. neden derseniz elle tutulur bir şey söyleyemem. mükemmel öz, genele yayılmaya çalışılınca etkinin azaldığını düşündüğümden belki.
ama thomas'ın cinayet görüntüsünü yakalamak için karanlık odada çılgınca uğraştığı dakikalar ve pandomimcilerin tenis maçı eşine rastlanmayacak sahneler.

üçüncüsü, ingilizce ve bizde bilinen adıyla chungking express.
tarantino bu filmi her izleyişinde ağlarmış. uzakdoğu sinemasının en iyisi diye de duymuşuz. günden güne de o yörenin filmlerine hayranlığım artmakta (ki yalnızca çekik gözlüler çekti diye bir sürü farklı ülkenin filmlerini aynı potaya sığdırmak ne kadar doğru).  e seyretmeden olmaz.

chungking express kötü değil, güzel bir film. ama işte bir sureti alıp en tepeye koyunca aslının da gelip aynı çerçeveye yerleşmesini bekliyorsun. hayal kırıklığım bu yüzden. en iyiyi beklediğimden.
ki aynı yönetmenin çektiği in the mood for love'ı da sevmemiştim.

izlediğim en iyi 'uzakdoğu' filmi oldboy. sonra bin-jip, sonra tokyo!.

tokyo!'ya doğru yola çıktım, güney kore'ye uğradım. geziyi daha fazla uzatmadan kısa bir mola vereyim burada, sonra bıraktığımız yerden devam.

3 yorum:

elly dedi ki...

Old Boy deyince durup bir düşünmek lazım sanırım, çok çarpıcı
Uzakdoğu sinemasına bende çok meraklıyımdır, favorimde her daim Kim Ki Duk. Hayranı olduğum bir yönetmen

skoer dedi ki...

blowup harikadir gercekten. film hakkindaki en ilginc bilgi ise bir kadinin tamamen ciplak olarak gozuktugu ilk ingiliz filmi olmasi bence. ve tabii bu kadinin jane birkin olmasi.

chunking express'i seyretmedim ama seyredilecekler listesine ekledim bile. kaldi ki in the mood for love'i da sevmistim.

bir de kim ki-duk bambaska bir kafada zaten.

janus dedi ki...

- 'spring summer fall winter and spring' kısa zaman içinde izlemek istediklerimden. bakalım sıralama değişecek mi? :)

- ben fotoğraflara kilitlendiğimden o uzun sahne bitsin diye beklemiştim :)

Yorum Gönder