5 Eylül 2009 Cumartesi

diyalektik

insanlar doğar, büyür, ölürler. bitkiler ve hayvanlar da.

düşünceler oluşur, yayılır ve yerini bir başkası alır, diğeri kadar kitleleri etkileyen.

bir nesne, daha üretilirken bozulmuş, kırılmış, tüketilmiştir.

her canlı, dünyaya gelirken özünde ölümü taşır. en genç, sağlıklı günlerinde bile.

madde durmadan kendini eskitir.

biz değişiriz, insanlar değişir, evler, sokaklar, kentler...

'hiçbir şey eskisi gibi değil'dir. bıraktığımız gibi bulamayız. bir şeyler farketmeden elimizden kayıp gider. biz o zamanki biz değilizdir.

bugün bir dizide* yaşlı bir kızılderili söyledi : "bazılarına göre zaman, sonsuz bir çarka benzer. öyleyse bekle, senin sıran gelecektir. bazılarına göre, o bir nehirdir. öyleyse senin için çok geçtir."

uzun süredir zamanla ilgili düşünüyorum. bizden aldıkları, yarattığı boşluklar, onların yerine neleri koyduğu, getirdiklerinin ne kadar tatmin ettiği...

sanki, görünmez bir kılıcı nasıl kullandığımızla ilgili her şey. çıkış yolumuz, hayata baktığımız nokta...  yavaş yavaş sıyrıklar açabiliriz derimizde. kendimize de saplayabiliriz. varlığımızı savunmak ya da savaşmak için de kullanabiliriz.

zaman, teslim bayrağını çekmeme rağmen ateşi kesmeyen bir düşman gibiydi benim için. o yüzden, telaşla koşturmaktan başka bir şey yapamıyordum. hakim ve engel olamadığım için.

su kaydırağında havuza doğru hızla inerken kenarlara tutunmaya çalışıp kollarını yakmaya benziyor bu. yine aynı hızla havuzdasın.

en yaşanabiliri uzlaşmak. ne yenilmek ne alt etmeye çalışmak...

*northern exposure

0 yorum:

Yorum Gönder