14 Mayıs 2008 Çarşamba

tımarhane adası

hava düzeldi. aslında biz farkında değildik düzeldiğinin, konuşmaya dalmışız. bir an denize baktık, durgun; sonra gözlerimiz karşılaştı; karşılaştığı gibi de parladı : "hı?" dedi, "hadi," dedim; eşini aradı, kayığın bağlı olduğu yere gittik, bindik kayığa, başladık karadan uzaklaşmaya.

vakit geç olduğu için, ayışığı manastırı'na gitmek düşüncemizi erteledik. bir dolaşıp döneceğiz.

'ayışığı manastırı hayali' yazısında patriça demiştim. doğru yazılışı, patriçia olacakmış ve ayışığı manastırı orada değil, bizzat oranın kendisiymiş. patriçia'nın türkçeleştirilmişi imiş ayışığı manastırı. tanıyanlar bilir, ayvalıklı yazar, ahmet yorulmaz tarafından yapılmış bu güzel türkçeleştirme de. 'yarım bilgi cehalettir,' diye ne güzel söylemişler. söylemişler mi ?

mutluluktan ve coşkudan sarhoş bir şekilde yol alıyoruz. küçük bir kayık bu. biz, e. ile ortada oturuyoruz. motor kayışı hemen yanımızda yani. ufak bir ayak değmesi oluyor kayışa ama yok, bir kaza çıkmıyor. sonra kayığın ön tarafına geçiyoruz. burası daha güzel. m. arkada ve ayakta, kayığı o yönetiyor. arada büyük teknelerin ve m.' nin midilli dalgaları dediği dalgalar çarpıyor kayığa: hooop...

motor sesi çok yüksek. hani biz kıyıdayken karşıdan geçerler ya, takatakataka... bu sefer o fotoğraf karesinin içindeyim.

m., bir ara eliyle deli işareti yapıyor bize. anlamıyoruz, gülüyoruz. meğer, "tımarhane adasına çıkalım mı," diyormuş.

burası çamlık koyunun tam karşısında. o yoldan her geçişimde görür, merak ederdim nasıl bir yer olduğunu. adanın en üstünde yıkık dökük bir bina var. dediklerine göre, seksen yıl öncesine kadar kullanılırmış burası. bir söylenceye göre, adanın tılsımlı olduğuna inanılırmış, buraya bırakılan deliler, hemen iyileşirmiş çünkü.

diğer söylenceye göre, ayvalık'ta rumların yaşadığı zamanlar, çok meyhane varmış kasabada (devam ediyor o eski gelenek). dolayısıyla sarhoşu, bir anlamda delisi... ve sarhoş olanlar, tımarhane adasının rüzgarıyla ayılsın diye, buraya getirilirlermiş. söylencenin iki türlüsü için de uygun bir isim.

ayvalık'ın delisinin de ünlü olmasıyla bir ilişki kurabilir miyiz anlattıklarım arasında?

adaya çıktık. çıkış nedenlerinden biri bize uygundu. manastıra tırmanalım, dedik. burnumuzun dibinde, gelmişken görelim, her ne kadar harabe olsa da.

fakat o, burnumuzun dibindeki manastır, biz yaklaştığımızı düşündükçe uzaklaşıyor. patika bile yok. en azından bizim tarafımızda. çalılara basarak, bazen basamayıp gafil avlanarak tırmanıyoruz. ada kayalık, toprak değil. sık sık dengemizi kaybediyoruz.

sonunda vardık tepeye. dediğim gibi, manastır harabeye dönüşmüş. ama bulunduğu yerin manzarası çok güzel. birer sigara içtik manzaranın tadını çıkararak, bu kez iniş.

m., zaman yitirmeden gitmemiz gerektiğini söyledi, çünkü hava yine poyraza dönüyor. bindik kayığa, biz açılır açılmaz rüzgar patladı. gülüp eğlenirken pek farketmemişiz ama sırılsıklam olmuşuz.

yolculuğun sonlarına doğru kayık manzarası: bir montu geç de olsa arkalarına siper etmiş, sürekli rüzgar yemekten ve üşümekten, banyo yapmış mazlum kediye dönmüş iki kişi ve hala dümende şikayetsiz; ısrarlarımıza rağmen, montu kabul etmeyen m.

ikisine de bu güzel ve unutulmaz günü yaşattıkları için çok teşekkür ederim:)

hı, bir de insan mutluyken hasta olmazmış. birimiz hariç.

başka bir de, yeni bir deniz macerası için sözleştik. bu kez dört kişilik...

2 yorum:

emine sayit dedi ki...

canım arkadaşım daha iyi ifade edilemezdi sözümüz geçerli enkötü ihtimalle ıslanmış dört kedi yavrusu olur bu arada o sözü kimin söylediğini çok merak ediyorum ama doğruymuş yada bana iletenin etkisi altında kaldım

janus dedi ki...

en kısa zamanda diyelim...

o sözü uydurmuş olma ihtimalimden korkuyorum :)

bir de tekrar bir sürü teşekkür :)

Yorum Gönder