5 Şubat 2008 Salı

havadan sudan

o gün yazı yazamayacağımı daha masa başına oturmadan anlıyorum. biliyorum ki ne kadar zorlasam da kendime beğendireceğim bir cümle bile kuramayacağım.

aynı şeyi, resim düşündüğüm zamanlarda da yaşıyorum. diretip çiziktirdiğimde (ki genelde dikkate almam o olumsuz sezgiyi) ortaya çıkamayana bakıp dişlerimi gıcırdatıp nasıl uydurduğuma hayret ettiğim küfürler düzerim kendime.

bu sonucu da en baştan bilirim zaten. bile bile de yazmaya çizmeye soyunurum. "hadi bakalım, belki bu sefer," diyerek.

bazen de tam tersi... son derece özenli bir şekilde yayılmışken derim ki, "ulen şimdi yazsam ne güzel yazarım." deyip yapmışlığımda da hoşnut noktalarım yazı ya da resimle ilişkimi.

bu her ne kadar keyfiyetçilik gibi görünse de (keyfiyetçiyim, o ayrı), olmadı mı olmuyor işte. hem yalnızca içindekini dökmek, gerçekliğe büründürmek konusunda değil, 'yaşamak'ta da böyle.

bazen aptal gibi hissediyoruz. kendimize güvenimiz eksi değerleri gösteriyor. kafamız karışıyor, elimiz ayağımız dolaşıyor. bazen sadece is-te-mi-yo-ruz. performansımız taşikardi ritim tablosunu (var mı öyle bir şey?) aratmıyor.

kimi zaman paçalarımızdan taşan zeka ırmağını zaptedemezken, kimi zaman son derece farkında olduğumuz alık suratımıza bir hin gülüş yerleştiremiyoruz.

"havamda değilim," cümlesi şımarıklık tezahürü olarak algılansa da, çoğu kez en temel gerekçelerden biri o şeyi yapmamak için.

o halde dileyelim ki doğru zamanlarda havamızda olalım. bir de 'havaya girmek,' 'kendini havaya sokmak' var ki, zorda kaldığımızda can simidi niyetine kullanalım :)

0 yorum:

Yorum Gönder